Nerden Başlasam? Nasıl Anlatsam?Berlin Berlin…
Selamlar. Aslında bu konu hakkında yazmayacaktım fakat her kişisel tecrübenin bir sonrakine ışık tutabileceğine inanarak bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Tabii tam bu yazıya başladığım zamanlar duygular şelale olmuş akıyor. Bir yanda aile, arkadaş, anadil, kokoreç ve midye tavaya duyulan inanılmaz özlem, diğer tarafta 3 aydır 15 dakikada bisiklet ile işe gitmek, en ufak ego savaşının içinde bulunmamak, anlatılan o medeniyet. Bu uzun yazıya hazırsanız iş bulma sürecinden başlayalım.
İş Bulma Süreci:
Yazılım sektöründe çalışan arkadaşlara naçizane verebileceğim tavsiyeler şunlar olabilir. Elin gavuru enerji dediğin şeye çok önem veriyor, yani güler yüzlü olman ve ne istediğini bilmen çok önemli.
Diğer taraftan hiç mütevazi olamayacağım, teknik olarak biz bu arkadaşları döveriz. Bu sadece benim tecrübem değil, çoğu arkadaştan aldığım geri bildirim. Fakat buna rağmen günün sonunda ‘title’ dediğimiz o şeyi düşürmeniz gerekebilir.
Diyelim ki görüşmeyi başarılı bir şekilde atlattınız, sonrasında ne oluyor? Sonrasında genellike size bir ‘test case’ gönderiyorlar. Burada zaten yetenekleriniz ortaya çıkıyor. Tek önerim test yazmanız yönünde olur. Elin adamı test yazmasa da senden bu pratiği genelde bekliyor.
Teklif Aldınız, Şimdi Ne Oluyor?
Şimdi olacak olan şey sizin karar vermeniz. Ama bunu yaparken acele etmemeniz gerekiyor, belki de ince eleyip sık dokumanızda fayda var.
Benim durumumdan bahsetmem gerekir ise; kafamızdaki şehirler Amsterdam, Berlin ve Viyana idi.
Amsterdam: En hızlı olgunlaşan alternatif burası idi, 2 farklı teklif aldım. Bir şirket masrafları karşılayarak son görüşme için Amsterdam’a davet etti. Eşim ile geldik gördük ve günün sonunda gelen 2 teklifi de reddettik. Sebeplerini öğrenmek isteyenleri özele alalım :)
Viyana: Hayallerimin şehri. Bu şehirden 2 şirket ile son aşamaya gelmiştik ki bu arada 1 tanesinin ‘test case’ i gördüğüm en doyurucu test case idi.
Bir şirketten en son görüşmede CEO tarafından elendim.
Diğer şirket ile bütün süreç olumlu devam ediyordu, hatta Viyana’ya uçak bileti bakmamı istemişlerdi son görüşme için fakat son anda pozisyonu durdurduk dediler, anlam veremedim.
Berlin: İçi beni, dışı sizi yakacak olan şehir. İzlenimlerimi paylaşacağım. Sadece şirket ve teklif sürecinden bahsetmek istiyoruım.
Bir arkadaşımın referansı ile CV mi ilettim. Bir sabah e-postama başvuru cevabı ile ‘test case’ geldi. Oldukça basitti çözdüm ve gönderdim. Hemen sonrasında teknik bir görüşme ayarlandı şirketin yetkili bir abisi ile :)
Kötü ingilizcem ile geçmeyi başardım. Ücret beklentimi söyledim, çok dediler ben de esneyebilirim dedim. Sonrasında bir görüşme daha oldu takım üyeleri ile. Görüşme sonucu resmi olmayan kaynak ile olumsuzdu. Çünkü genel görüş ‘bu adam bize fazla gelir’ şeklinde olmuştu. Ama sürpriz bir şekilde teklif aldım ve kabul ettik.
Burada verebileceğim tavsiyeler:
- İngilizceniz orta seviyede ise çok dert etmeyin, çünkü kimsenin anadili değil(Almanya için söylüyorum)
- Title’ınızda düşüş olabilir. Bu anladığım kadarı ile normal. Henüz tam gözlemleyemedim ama çözersem bu konuyu güncelleyeceğim.
- Teklifi aldığınız zaman yan haklarınızı (‘relocation pack vs ’) tam öğrenin ki sorun yaşamayın. Ayrıca numbeo.com üzerinden analiz yapabilirsiniz. Benim gördüğüm kadarı ile %10 civarında bir yanılma oluyor.
Yazının buraya kadar olan kısmı geneli kapsıyordu. Buradan sonra genel olarak Berlin izlenimlerimi ve ‘eş ve 4 yaşında bir çocukla bu işler nasıl oluyor?’ kısmını anlatmaya çalışacağım.
(Süreli) Göç Kararı:
Bir kere şunu belirtmeliyim ki bizim bu kararımız kalıcı değil geçici bir karar ve ‘içimizde kalacağına dışımızda kalsın, deneyelim görelim’ dediğimiz bir olay.
Türkiye’de 2 CTO’luk 1 direktörlük rolünü reddettim buraya gelmeden önce. Öyle bir fedakarlık istiyor. Eşim işinden vazgeçti. Şimdi Almanca öğreniyor, umarım faydalı olur :)
En önemlisi, çoğu çevremin eksi, fakat benim en büyük artı olarak gördüğüm şey, konfor alanımızı terk ettik. Belki manyakça gelecek ama gerçekten bu beni çok mutlu etti. Yani daha önce bulunmadığımız bir ülkede yaşamaya çalışıyoruz, arabamız evimiz her türlü lüksümüz veya bize lüks diye yutturulan herşeyi ‘geçici olarak’ arkamızda bıraktık ve buraya geldik. Gerçekten de biraz manyakça ama yazının ilerleyen kısımlarında bu konuyu biraz daha açmaya çalışacağım.
Bu konuda söyleyebileceğim tek şey şu olabilir: Asla ve asla kimseyi zorlamayın. Çünkü süreç yeterince zor ve ailenizin %100 destek olması ve bu kararın arkasında durması gerekiyor.
Anaokulu:
Gelelim Berlin’in en zor konusuna. Eğer çocuğunuz var ise ve anaokulu yaşlarında ise çok üzgünüm mıçtığınızın resmidir. Çünkü burada anaokulu bulmak en zor şey. Üstelik ‘Ne var ki parası neyse veririz yeaa’ olayı burada sökmüyor. Doğal olarak konfor alanından çıkıp bu zorlukla mücadele etmek zorundasınız.
Henüz Berlin’e gelmeden. Google üzerinden bir çok kita(Almanca anaokulu) e-posta adresini ‘crawl’ ederek belki de 500'e yakın e-posta gönderdim. Gönderdiklerimin %10 civarı postama geri döndü. Bunlardan sadece 2 tanesi bir ihtimal olabilir şeklinde cevap döndü. Yani ihtimaller denizi, Allah kolaylık versin.
Bir kita çocuk Almanca konuşamıyor diye almak istemedi. Yahu bunu zaten e-postada belirtmişim :)
Bir diğeri çocuk Eylül ayında başlayabilir dedi. Fakat oraya göndermek yerine komşumuzun ayarladığı evimizin dibindeki kita ya gönderiyoruz oğlumuzu. Burası Almanya ama kişisel ilişkiler burada da çok iş yapıyor.
Anaokulu izlenimlerim:
- Her okulun çılgın bir parkı var. Çocuklar gönlünce oynuyor.
- Henüz 6 ay oldu ve oğlum Almanca anlayabiliyor fakat bizimle konuşmuyor. Öğretmenin söylediğine göre onlarla konuşuyormuş. Hafif hafif biz de arada duyuyoruz.
- Okula oyuncak götürmek yasak. Bütün çocuklar okuldaki oyuncaklarla oynuyor. Şartlar eşit olmalı :)
- Okula ödediğimiz para aylık 23 Euro.
- Çocuklar tamamen serbest ve okulda bizim okullardaki gibi katı bir eğitim yok. İyi mi kötü mü bilemedim. Etkinlik sayısı çok az.
- Şok olmaya hazırlanın, burada bit, pire, uyuz vs salgınları çok normal ve fazla :) Hazırlıklı olun.
- Asıl bomba bu: Hemen hergün çocukları parka çıkarıyorlar. Yağmurlu birgün Poyraz’ı oynaması için parka çıkarmışlar. Park dönüşü çocuk beline kadar sırılsıklam olmuş ve saatlerce üstünü değiştirmemişler. Bu şaka ya da abartı falan değil. Sinirden kendimi kemirdim ama sonuç bu. Çocuk hastalandı ve 1 hafta evde yattı.
Genel olarak ana okulu için eğitim olayı biraz Türkiye’den farklı. Çcouklar tamamen oyun odaklı. Bu kötü değil aksine çok iyi bir şey. Ama keşke aktivitesi daha bol olsa. Resim müzik vs gibi. Bu tarz okullar var şu anda araştırıyoruz.
Kita sorununu çözmek, sorunların en büyüğünü çözmek burada. Çünkü başvurular 2 -3 yıl öncesinden yapılıyor. Bilginiz olsun.
Ev Bulmak:
Berlin’ deki en zor 2. olay: Ev yok, hayır cidden yok. Var ama yok.
Nasıl oluyor derseniz 1 ev ilana çıkyor, bir sürü kişi görmeye gidiyor.
Hikayeyi başına alırsak, Türkiye’den ilk kez gelirken ev kiralamanız imkansız. Çünkü 3 aylık maaş bordrosu, schufa (finansal rapor), uzun süreli oturum izni gibi belgeler isteniyor. İlk gelirken bunların hiçbirisi sizde mevcut olmayacak.
O yüzden ilk gelirken eşyalı ajans evleri tutmak mantıklı. Biraz daha pahalı oluyor ama en azından bu belgelere kastırmıyorlar. Ben hala daha bu evlerde kalıyorum. Memnunum diyebilirim.
Immobilienscout 24 en büyük yardımcınız olacak.
Adaptasyon
Diyelim ki bu süreçlerin hepsni tamamladınız ve uçak biletinizi alıp geldiniz. Şu başlıkları hızlıca geçiyorum. Detay isteyenler özel mesaj gönderebilir.
- Ulaşım: Ulaşım konusu için muhtemelen seyahat ettiğiniz bölgeler A ve B bölgeleri olacağını varsayarak aylık kart önerisinde bulunabilirim. Aylık 81 Euro. Haftaiçi akşam 8 den sonra 1 kişi daha sizinle seyahat edebilir. Haftasonu sınırsız olarak 1 kişi sizinle seyahat edebilir.
Seviyorsanız bisiklet çok güzel bir alternatif burada. Ben 3 aydır işe bisiklet ile gidip geliyorum. Ama özellikle kış ayları için ekipman şart. Öyle çat diye bisiklet satın almanız gerekmiyor. Swapfiets kullanabilirsiniz. Çok iyi servis. Diğerlerine para kaptırmayın derim. - Adres Kaydı: Buradaki adı ile Amneldung. İkamet kaydı yaptırmak aslında. Ev sahibinin size verdiği belge ile ben şu adreste oturuyorum dediğiniz evrak. Önemli zira herşeyde bu kayıt tarihi referans alınıyor.
Tüyosunu vereyim hergün 1, 2 saatlik periyodlarda kontrol edebilirsiniz. Ben geldiğimin 2. gününde bulmuştum randevu. Yada Volkan Altan gibi bir bot yazabilirsiniz. Başvuruyu şuradan yapıyorsunuz:
https://service.berlin.de/dienstleistung/120686/ - İletişim: Ben gelir gelmez bir O2 edindim. Gayet memnunum. Farklı alternatifler de mevcut. Tercih meselesi.
- Yemek: Dışarıda yemek olayı biraz pahalı. Et dönerden uzak durun, çünkü et döner diye satılan şeyin et ile alakası yok. İlla döner yiyeceğim derseniz tavuk döner güzel alternatif. Bunun yanında ben İtalyan ve Hint restaurantlarını tercih ettim. Özellikle ilk geldiğimiz zamanlar aç kalmadık :)
- Market: Eurogıda adında Türk marketleri büyük işinizi görüyor. Aradığınız çoğu şeyi bulabiliyorsunuz. Ama Ezine peyniri, Ayfon sucuğu falan öyle şeyler beklemeyin üzülürsünüz.
Burada market konusuna özel bir değinmek istiyorum. Berlin’ de market alışverişi Türkiye’ dekinden biraz daha uygun özelikle et ve süt ürünleri fark yaratıyor. Alkol vs o konulara hiç girmeyelim :)
Berlin’de Eurogıda dışında tercih ettiğimiz marketler
Edeka: Buranın Migros’u gibi. İstediğiniz bazı özel ürünleri bulabilirsiniz.
Lidl: Edeka’ya göre daha uygun.
Hit: Her Hit böyle mi bilmiyorum fakat en iyi icecek reyonu Hit’te.
Herkesin kafasındakı soruyu soyleyeyim , 3 kişilik bir aile için ortalama mutfak gideri 600 700 Euro civarında oluyor gibi. - Sağlık: Bu konu kendi açımdan en az deneyimlediğim konu ama söyleyecek şeylerim var. Öncelikle kendim için doktora hiç gitmedim. Fakat eşim 2 kere kendi için doktora gitti. Çocuk için de sanırım 5kere falan gittik. Sigorta büyük oranda herşeyi karşılıyor. Doktorlar genelde iyi. İngilizce konuşabiliyorlar bununla beraber Türkçe hizmet veren yerler de var. Fakat çok bekliyorsunuz :) Bir ‘ırmağının akışına…’ buraya gelsin. :) Eğer Türkiye’ de özel sağlık sigortanız var ise buradaki hizmetten memnun kalmayabilirsiniz.
En önemli konu; çocuğunuz var ise mutlaka aşı karnesini ve ekstradan olan aşıları tek bir karnede tutun. Mümkünse Almanca’ya çevirtin. Almanya ile Türkiye’nin aşı takvimi farklılık gösteriyor. - Blue Card: Bu konu hakkında çok fazla konuşmak istemiyorum. Sadece Allah sabır versin diyorum. En kötü pratikler başıma geldiği için çok paylaşmak istemiyorum :) İhtiyaç duyan arkadaşlar özele gelsin :)
İş Hayatı:
İlk iş günü çok acayip. Konulu videoyu aşağıya bıraktım. Yeterli olacaktır.
Allah’tan benim daha önceden tanıdığım bir arkadaşım vardı şirkette sorun olmadı.
Bunlar biraz kişisel deneyim ama benim izlenimlerime göre, bu Alman arkadaşlar rahatlar. Stres yok. Geleli hemen hemen 6 ay oldu. 1 kere ses yükselmedi, yahu tartışmıyor bile adamlar. Takıyorsun kulaklığı işini yapıyorsun.
Alman disiplini dedikleri şey eski nesilde kalmış, yeni nesilde pek yok sanki. Ertelenen, geç kalınan toplantılar gayet normal. Çalışma saatlerinde genelde goy goy yok. Zaten benim goy goy yapacak kadar İngilizcem de yok :D
Bir diğer efsane: ‘Abi Alman adam Türkler ile arkadaşlık yapmaz.’ Yani tamam Türk arkadaşlığı gibi olmuyor ama genelde iyi ve düzgün insanlar. Yani şu anda Alman arkadaşım olduğunu düşünüyorum.
Almanya çok iyi tatil yapıyor. Işe gireli 6 ay oldu olmadı ama ben bu periyodda 12 günlük Türkiye ziyareti yaptım. Üstüne 10 günlük Christmas tatili. Birkaç gün daha iznim var, üstelik 2019 yılına ait.
Teknik olarak büyük bir zorluk ile karşılaşmadım fakat plansızlık her yerde :)
Mesai yok. NAH yok. Gördüm ki İbrahim Gündüz şansın varsa bize her yer Türkiye. Çok iyi mesai yaptım. Ama bunun bir bedeli olacak tabii ki :)
Şunu söyleyeyim. İngilizcem gerçekten iyi değil. Fakat burada kimsenin anadili olmadığı için sorun olmuyor. Bu konuyu çok fazla dert etmeyin derim.
Irkçılık:
Çok net var. Ama duyduğum kadarı ile Almanya’da ırkçılığın en az olduğu yer Berlin. Bir de geçmişin getirdiği ağır sorumluluk nedeni ile göstere göstere yapamıyorlar. Yaşlı bir Almana denk geldiyseniz büyük ihtimalle ırkçılık ile karşılaşacaksınız. Ama ciddi boyutlarda değil. Gençlerde yok. Buraya yıllar önce gelmiş olan Türk abilerimizin yapmaya çalıştıkları ırkçılık çok daha fazla can sıkıyor. Sizinle ısrarla Almanca konuşmak istemelerı ve ‘ Sen hala Almanca öğrenemedin mi’ demeleri gibi gibi.
Kıyaslama:
Şimdi bu kadar yazdım ettim ama günün sonunda şunu söylemem gerekiyor. Bu iş peri masalı değil. Tam bu noktada beklentinizi yüksek tutmayın. Çakılırsınız :) Ben tutmadım o yüzden ciddi bir çakılma yaşamadım.
Fakat tekrar altını çiziyorum. Burası öyle hayallerinizin ülkesi falan değil. Herkesin kendisine göre standartları ve beklentileri vardır. Türkiye’ye tu kaka deyip Almanya övmeye gerek yok.
Berlin’in Eksi Yönleri:
Pis bir şehir. Bütün metrolar trenler asansörler sidik kokuyor. Ev ve okul bulmak inanılmaz zor. Ne kadar ‘Avrupa ya!’ diye özensek de burada çok saçma olaylar olabiliyor. Şöyle alalım:
- Mesela evimin tam önünde 2 araç ateşe verildi. Yanan araç ile aramız 10- 15 metre falandı ve resmen evimizden bunu hissettik. Çok kötü ve ürkütücü idi bizim için.
- Biz ilk geldiğimizde eşim ile şöyle birşey konuşmuştuk: ‘Yahu! Bu İstanbul’u vereceksin Almanlar yönetsin. Bak ne trafik kalıyor ne bişey. Abi adamlar herşeyi çözmüş ya.’
Tam olarak öyle değilmiş. Anladığım kadarı ile 3 milyonluk şehri yönetmek kolay. Mesela evimizin önünde yana aracın artıkları tam 6 hafta kaldırılmayı bekledi. Başka bir örnek işe gidiş güzergahımda bir araç kaza yapmış ve bisiklet yolunu kapatıyor. Kaldırılması 4 hafta sürdü.
Bunları görünce dedik ki: ‘Yok ya bizim belediye yönetimimiz daha iyi en azından İstanbul için.’ - Bir şikayet de okuldan. Aktivite sayısı inanılmaz az ve çocukları kendi hallerine bırakmışlar. Tabii bunu Berlin’in eksisi olarak değerlendiremeyebiliriz. Çünkü bizim okul özelinde olabilir. Islak çocuğu 3 saat boyunca değiştirmeme pervasızlığı dünyanın hiçbir yerinde yoktur bence.
- Bürokrasi konusu var. Yahu bu konuyu ne kadar anlatsam az. Şey gibi askerlik. Yani ne kadar anlatırsam anlatayım olmaz. Kendiniz bizzat yaşayıp görmeniz gerekiyor.
- Aldığınız paranın büyük çoğunluğu kiraya gidecek. Sinir bozucu oluyor.
- İklim konusunu eksilere yazabiliriz. İklimden kastım sadece soğuk olması vs. değil. Asıl problem hava genelde kapalı ve depresif.
- Kötü Türk imajı. Valla kim ne derse desin maalesef böyle. Geldiğimden beri yıkabildiğim önyargı sayısı 4. Yıkamadıklarımı bilmiyorum. Tam 4 kere ‘Ya sen Türk müsün gerçekten? E hiç Türk gibi değilsin.’ gibi şeylere maruz kalabiliyorsunuz. Sinir bozucu.
- Berberler genelde çok kötü. Bir tane yeni buldum. Ümit verici. Merak edenler özele :)
Berlin’in Artı Yönleri:
Genelde bilinenleri yazarsam buradan köye yol olur. O yüzden kişisel deneyimlerimize göre yazmaya çalışacağım.
- Stres yok. Cidden yok. Yani bir yere yetişme derdi yok. Hayat çok sakin.
- Medeniyet gerçekten var. 3 aydır bisiklet ile acemi olmama rağmen tek sorun yaşamadım. Kuralların bunda büyük etkisi var. 6 ayda tek bir kavga gerilim görmedim.
- Ulaşım: Yıllarca Pendik — Avrupa yakası yapmış biri olarak. 20 dk da işime bisikletle gidiyorum, ağlamak istiyorum.
- Musluk suyu içilebiliyor. Sadece tadı biraz sert onu da bir alet ile çözebiliyorsunuz.
- Havası temiz. Bu çok büyük kriter. Beni bilenler bilir. En kuvvetli dediğiniz ağrı kesiciler benim için bonibon kıvamındadır, migren sebebi ile. Günde 3 4 tane ağrı kesiciye çıkınca, konuyu doktora taşıdım. Önerdiği şey epilepsi ilaçları ve anti depresan. Bu tarz rahatsızlıklarım olmadığı için tedaviyi reddettim ve ağrı ile sürünmeye devam ettim. Fakat buraya geldiğim günden beri migren ağrısı çekmiyorum. Hatta arada normal insanlar gibi başım ağrıdığı için mutlu olduğumu bile dillendirdiğim oldu. Kişisel olarak çok büyük artı.
- Berlin hava olarak gri olsa da şehir olarak gri değil. Yeşilliği parkı ve suyu bol havası temiz bir şehir. Üstelik çocuk parkı da bol.
- Berlin Avrupa’nın ucuz şehirlerinden. Böyle olunca bazı şeylere erişiminiz çok daha kolay oluyor.
- Bu liste uzar gider. Çok sulandırmak istemiyorum.
Fakat
Konu dönüp dolaşıp, yaban ellerde “öteki” olmak mı yoksa bütün zorluğuna rağmen kendi vatanında kalmak mı sorusuna geliyor.
Bakın burası çokomelli. Çünkü yurtdışında yaşamak gerçekten çok fazla avantajlı. Her bakımdan bunu hissedebiliyorsunuz.
Mesela 2 hafta önce 4 yaşındaki oğlumun gelip ‘Baba biliyor musun filin İngilizcesi ile Almancası aynı.’ dediğinde bunu Türkiye’de sağlayıp sağlayamayacağımı düşünüyorum. Sağlasam bile bedeli ne olacak? Bunun gibi çok konu var.
Diğer taraftan vatandaki tek şey buradaki herşeyin üzerini direkt çizebiliyor. O da ‘özlem’. Buna hazırlıklı olun çünkü ara ara çok pis vuruyor.
Tam bu noktada geldiğime pişman mıyım? Asla.
Döner miyim? Gerçekten bu sorunun cevabını bilmiyorum. Sadece akışına bıraktım.
Gideni de, kalanı da, döneni de bence kendine göre çok haklı sebeplere sahip. Bu yaşanmadan gözlemlenecek birşey değil.